WhatsApp İspanya’da çok büyük. Hemen hemen her telefonda var ve İspanyollar bu platformda diğer dijital alanlarda olduğundan daha fazla zaman harcıyor. Telegram da muazzam bir şekilde büyüyor ancak bu özel mesajlaşma uygulamalarının dezenformasyonun yayılmasında oynadığı temel rol genellikle göz ardı ediliyor. En önemli dezenformasyon kaynağı burasıdır ve aynı zamanda izlenmesinin en zor olduğu yer de. WhatsApp konuşmalarımızın kesinlikle gizli kalması önemlidir ancak bu, bu platformlarda da yalanların üstüne gitme imkanlarını ortadan kaldırmaz.
Bu yorum yazısı, devlet destekli yerli dezenformasyonun AB demokrasisini nasıl tehdit ettiğini araştıran “Dezenformasyonda Boğulma” dosyamızın bir parçasıdır.
Demokratik özgürlüklerimizin korunması için verilen en büyük savaşlardan biri şu anda cebimizde yaşanıyor. Demokrasi, seçmenlerin kararlarını verirken sahip oldukları bilgi ölçüsünde iyi olabilir ve seçmenleri yanıltmaya, manipüle etmeye ve kutuplaştırmaya adanmış, büyüyen bir sektör var. Tüm bunlar biz konuşurken cep telefonlarımızın ekranlarında, özellikle de en çok kullandığımız tek teknoloji parçası olan özel mesajlaşma hizmetlerinde olup bitiyor.
Tüm dikkatimiz sosyal ağların yanlış bilgiyi yaymak için nasıl kullanıldığına yoğunlaşmış olmasına rağmen, özel mesajlaşma çok daha karmaşık bir alan. Bunun birinci nedenini tek başına ölçek oluşturuyor: Almanya’daki Twitter kullanıcısı sayısı 7 milyonken, WhatsApp kullanıcılarının sayısı neredeyse 60 milyon. İkinci neden, özel mesajlaşmanın doğasıyla ilgili: haklı olarak hiçbirimiz mesajlarımızın okunmasını istemiyoruz, ancak bunun sonuçları var. Aile sohbetlerinde yalan söylendiğinde, hiçbir doğruluk denetimi ve kamusal denetim yapılmaz, eğer bu sorunu çözmenin bir yolunu bulamazsak.
Bu Maldita.es’de üzerine uzun uzun düşündüğümüz bir sorun. İspanya’nın önde gelen bağımsız teyit kuruluşu olarak çürüttüğümüz yanlış bilgilerin çoğunun YouTube, Facebook veya benzeri açık platformlara yayılmadan önce özel mesajlaşma uygulamalarında ortaya çıktığını uzun zaman önce fark ettik. Daha da önemlisi, bir aldatmaca ne kadar erken çürütülürse, yayılma düzeyinin o kadar düşük olduğunu zaten biliyorduk. Bu iki bilgiye sahip olsak da, özel mesajlaşma platformlarında neler olup bittiğini gözlemlemek için bir pencereye ihtiyacımız vardı. Ama nasıl?
İçeri girmek
WhatsApp İspanya’da çok büyük, İspanyollar her gün bu uygulamada yüz dakikadan fazla zaman harcıyor. Bu da çevrimiçi ortamdaki herhangi bir yerde geçirilenden çok daha uzun bir zaman. Sosyal sohbetlerin çoğunun gerçekleştiği, ailelerin ve arkadaşların planlar yaptığı ve birbirlerinden haber aldıkları yer grup sohbetleri. Ülkenin üçte birinden fazlası “bulmak, okumak, paylaşmak ve yorum yapmak” için bu uygulamayı kullanıyor. Biz teyitçiler için orada olmamak, savaşa yenik başlamış olmak demekti. Ama başlangıçta “orada olmak” da o kadar kolay değildi.
WhatsApp’in mesajları uçtan uca şifrelediğini biliyorduk, bu yüzden orada neler olduğunu bilmek topluluğumuzun iyi niyetine bağlıydı. İnsanların aldıkları ve “şüpheli” buldukları içeriği etkin bir şekilde bize göndermesi gerekiyordu; haberdar olmamızın tek yolu buydu. İşe herkes gibi başladık: bir cep telefonu aldık, WhatsApp’i yükledik ve insanlara bu uygulama üzerinden bizimle iletişime geçebileceklerini bildirdik. Gördüğümüz karşılık hayli cesaretlendiriciydi.
Binlerce insan o zamana kadar karanlıkta kalan bir alana girmemizin önünü açtı. Artık içeriyi, hangi içeriklerin en yüksek düzeyde viral olduğunu görebiliyor ve hatta bazen halka açık platformlara ulaşmadan önce yanlış bilgileri çürütebiliyorduk. Bu sadece dezenformasyonu tespit etmemize imkân sağlamakla kalmayıp kaliteli bilgiyi yaymamızda çok işimize yaradı. Bir nevi quid pro quo (karşılıklı olarak alıp verme) denebilir: Birinin size gönderdiği bu şeyi bize gönderdiklerinde konuyu araştırıyorduk ve çürütürsek, bu bilgiyi o kişiyle, aynı grupta paylaşmanız gerekiyordu. Fark yaratmanın tek yolu buydu. Onlar da bunu kabul ettiler.
İçeri girmenin yolunu bulmuştuk. Sonunda dezenformasyonun Sıfır Noktasında ve çok heyecanlıydık, ama biraz da endişeliydik. WhatsApp numaramızda birçok yararlı bilginin yanı sıra kuru gürültü de var. Ekibimiz her gün çoğu hayli münasebetsiz birçok mesajı tasnif etmek ve bir mesajın kaç kez geldiğini manuel olarak not etmek zorundaydı. Aynı zamanda kullanıcıların zaten çürüttüğümüz şeyler hakkındaki sorularına da yanıt veriyorduk. Ciddi bir iş yükü vardı ve bunun büyük bir kısmı mekanikti. Sonra her şeyi değiştiren COVID-19 geldi.
Teknoloji bizden yana
Pandemiden önce herhangi bir günde belki yüz WhatsApp mesajı alırken, bu sayı 2020 Mart’ında 2.000’e çıkmıştı. Bu bazı açılardan iyi bir haberdi: insanların bize ihtiyacı vardı, daha fazlasını bilmek istiyor ve umursuyorlardı. Ancak ekiptekilerin sayısını iki katına çıkarsak dahi her şeyin manuel olarak halledilemeyeceği kısa sürede anlaşıldı. Dezenformasyonu izleyebileceğimiz bu kritik alana açılan penceremiz kapanıyordu, çünkü bırakın WhatsApp aracılığıyla yaptıkları genele açık konuşmalarını bizimle cömertçe paylaşan topluluğumuzdaki tüm harika insanlara yanıt vermeyi, aldığımız tüm veriyi bile işleyemiyorduk. Bir şeyi değiştirmek gerekiyordu.
İşte o zaman bir bot oluşturmaya karar verdik. Aldığımız girdileri sınıflandırarak işlerimizin bir kısmını teknoloji yoluyla halletmenin elbette bir yolu vardı, değil mi? Araştırmaya başladık ve çok geçmeden de mümkün olduğunu gördük. Mühendislik ekibimiz çalışmaya başladı ve belirli bir içeriğin bize kaç kez gönderildiğini söyleyebilecek, viral sesli mesajları kâğıda dökebilecek ve kullanıcıların girişlerine “sorduğun soruyla ilgili burada bilgi var” veya “bunu insan meslektaşlarıma gönderiyorum, böylece araştırıp sana cevap verebilirler” gibi gerçek zamanlı yanıt verebilecek bir bot oluşturmak için, WhatsApp da dahil olmak üzere, dışarıdan yardımlar aldık.
Bu, sürece dahil olan herkes için bir kazan-kazan durumu oldu. Topluluğumuz sorularına eskisinden çok daha hızlı yanıt alabiliyor, biz ise otomatik olarak sınıflandırılmış daha fazla bilgi alabiliyor ve viraliteye ilişkin değerlendirmemizi iyileştirebiliyor veya zaman içinde nasıl evrildiğini görebiliyoruz. Muhabirlerimizi de elektronik çizelge doldurmaktan kurtardık, böylece zamanlarını onların en iyi yaptığı ama bilgisayarların yapamayacağı şeye adayabiliyorlar: araştırmak, yanıtlar bulmak ve yalanları çürütecek kaliteli içerik üretmek. Yaptığımız işle gurur duyuyoruz ve 2021’de inovasyon alanında Avrupa Basın Ödülü’nü kazanmamız da işin hoş bir yanı oldu. Proje hakkında ayrıntılı bilgiyi bu çalışmada bulabilirsiniz.
Çalışmamız, dezenformasyonla etkin mücadelede teknolojinin ne kadar yararlı olabileceğinin güzel bir örneği. Birçok insan dezenformasyonu tespit edip cep telefonlarımız ve bilgisayarlarımıza ulaşmasını engelleyecek bir algoritma gibi sihirli bir çözüm arayışında, ama boşuna. Dezenformasyon çok incelikli, insani bir kavram. Algoritmalar henüz mizahı, alaycılığı, insan hatalarını veya saf fikirleri tanımlayamıyor ve ifade özgürlüğü ile ilgili konularda tedbiri elden bırakmamak her zaman önemli. Bununla birlikte, dezenformasyonun en çok sorun teşkil ettiği alan olan özel mesajlaşma platformlarında dezenformasyonla mücadelede fark yaratabilecek ve halihazırda mevcut teknolojiler var.
Dezenformasyonun tespiti ve de yaygınlaştırılmasını önlemeye yönelik topluluk temelli yaklaşımımızdan daha önce söz ettim, ancak dahası var. Mesajlaşma platformlarının özel mesajlarımızın gizliliğini ihlal etmeden uygulayabileceği basit çözümler mevcut: Örneğin WhatsApp, kullanıcıların bir mesajı Google’da aratarak önceden bir teyitçi tarafından çürütülmüş olup olmadığını görmesini sağlayacak bir düğme ile ilgili denemeler yapıyor. Bu yöntem kolay, mahremiyete saygılı ve kimsenin fikrini söylemesine de engel oluşturmuyor.
Ne yazık ki, dünyanın diğer büyük özel mesajlaşma şirketi dezenformasyona karşı neredeyse hiçbir şey yapmamaya karar verdi. Telegram dünya çapında 1 milyar cihazda kurulu. Diğer tüm platformlardan atılan ve dezenformasyon endüstrisinde tanınmış kişiler, Holokost kurbanlarını karalamanın, aşılar hakkında bilimsel olmayan rivayetler yaymanın, tıp uzmanlarını taciz etmenin ve her türlü komplo teorisini yayımlamanın yaygın olduğu, Telegram’daki herkese açık kanallarında büyük bir izleyici kitlesi oluşturup para topluyor.
Özel mesajlaşmada gördüğümüz dezenformasyon
Özel mesajlaşmadaki dezenformasyonu birkaç yıl boyunca izledikten sonra belirli içeriklerin tekrar tekrar ortaya çıktığını gördük. Politik konularla ilgili gerçek olmayan alıntılar, manipüle edilmiş videolar vb. pek çok dezenformasyon söz konusu. Aynı zamanda, tam partizanca olmasa da, birçok yanlış bilgi doğuran belirli siyasi meseleler de var. Bunun en iyi örnekleri, göçmenler ve beyaz olmayan insanlar hakkında yer alan ve özü itibarıyla ırkçı anlatılar (sözde adaletsiz sosyal yardımlar hakkında yanlış bilgiler, onlara işlemedikleri suçları yüklemek veya doğrudan icat etmek vb.) ve cinsiyet eşitliğine yönelik saldırılar (asılsız alıntılar ve istatistikler, başkalarının rolüne girme, vb.).
Bu ideolojik-politik anlatıların ötesinde, geçen yıl aslında düpedüz dolandırıcılık olan aldatmacalarda muazzam bir artışa tanık olduk: kimlik avı, para talep edilen sahte resmi yazışmalar, teslimat şirketi kimliğine bürünme vb. Bu tür dezenformasyon yöntemleri siyasetle ilgilenenlerden çok daha geniş bir kitleye ulaşma potansiyeline sahip ve dolayısıyla teyitçiler, platformlar, yetkililer ve genel kamuoyunun çok daha dikkat etmesi gereken bir sorun teşkil ediyorlar.
Dikkatli olmaktan bahsetmişken, pandemi, Amerikan Temsilciler Meclisi’nin kuşatılması ve son birkaç yılda meydana gelen diğer pek çok şey dezenformasyonun tehlikelerini, özellikle de özel mesajlaşmalarda dolandığı için çoğunlukla gözümüzden kaçan tehlikeleri, görmemek imkânsız. Bazen bu kriz, siyasetle daha fazla ilgilenenler gibi, nüfusun yalnızca küçük bir bölümünü etkileyen bir sorun olarak görülüyor, ama durum hiç de öyle değil. Bazen de kanun yapıcılar bunu sadece siyasi sürecimize yabancı müdahalenin bir tezahürü olarak görme eğiliminde, ki mesele bunun ötesine geçiyor.
Bu krizden çıkmanın kolay bir yolu veya ufukta kesin bir zafer yok. Yapabileceğimiz tek şey savaşmaya devam etmek ve gün be gün, adım adım ilerlemek. Oysa şu anda bunu bile yapmıyoruz. İnsanları dezenformasyonla mücadeleye yardımcı olmaları için harekete geçirmemiz gerekiyor. Çalışmalarımızı gerçekten bir fark yaratabileceğimiz noktalara odaklamamıza yardımcı olacak teknolojiye ihtiyacımız var. Bu olay hakkında daha fazla bilgi edinmek ve daha iyi kararlar vermek için nitelikli araştırmalara ihtiyacımız var. Platformların daha fazla şey yapması ve hükümetlerin dezenformasyon kavramının kapsamını genişletmesi gerekiyor. Kaybedecek çok az zamanımız var.